Gayrimenkul Hukuku
Tapu iptal ve tescil davaları, önalım,
ortaklığın
giderilmesi, taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri ve bu sözleşmelerin feshi, arsa tahsisi
gibi
mülkiyet haklarını ilgilendiren davalardır. Hukuki nitelikleri ve yargılamalarda elde
edilmek istenen faydalar göz önünde bulundurularak bu davaların her biri için titiz bir
hazırlık sürecinin yürütülmesi gerekir. Bu hazırlık sürecine taşınmazın tapu kaydı ve
emsal
yargı kararlarının incelenmesi dahil olduğu gibi yargılama aşamalarındaki tanık dinleme,
taşınmaz başında keşif yapılması ve taşınmaz ile ilgili bilirkişi incelemesi yapılması
gibi
süreçlerin henüz dava açılmadan önce tasarlanması da girmektedir. Hazırlık aşamalarında
yargılama sonucunda ulaşılmak istenen hedefe göre iyi bir planlama yapılmaması halinde
başta
uzun yargılama süreçlerine maruz kalmak olmak üzere mülkiyet hakkının kaybına yol açacak
nitelikte sonuçlarla karşılaşılması olasıdır.
Sözleşme iki ya
da daha
fazla
gerçek veya tüzel kişinin birbirine karşı haklar kazandığı veya yükümlülük altına
girdikleri
anlaşmalardır. Hukuki ihtilaflara sıkça konu olan sözleşmelerde en az iki taraf bulunur
ve
bu taraflardan biri alacaklı, diğer ise borçlu olarak nitelendirilir. Sözleşmeler
hukukunun
kapsamına; sözleşmenin kurulması, geçersizliği, sona ermesi, feshi, iptali, sözleşmeden
dönülmesi, tarafların yükümlülüklerini yerine getirmemeleri durumunda başvurulabilecek
yollar ve talep edilebilecek haklar, buna karşın sözleşmenin diğer tarafının ileri
sürebileceği ve talep edebileceği haklar, sözleşmeden doğan zararlar ve cezai şart gibi
kavramların tamamı girmektedir. Taraflara sözleşme ile tanınan hakların ileri
sürülebilmesi
ve savunulabilmesi ise gerek özel hükümler gerekse de genel hükümler ile koruma altına
alınan hakların bilinmesini ve bu alanların tamamına hakim olmayı zorunlu kılmaktadır.
İnşaat sözleşmeleri,
hukuk
sistemimizin benimsediği sözleşme serbestisi ilkesinden hareketle değişik şekillerde
düzenlenebilmekle birlikte genel olarak müteahhidin, bir yapı meydana getirip teslim
etmeyi,
buna karşılık olarak da iş sahibinin ise bir bedel ödemeyi veya inşa edilecek yapıdan
arsa
payı/bağımsız bölüm vermeyi borçlandığı sözleşmelerdir. İcrası uzun bir zaman dilimine
yayılabilen bu sözleşmeler, Borçlar Kanunu, Medeni Kanun, İmar Kanunu ve Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun gibi birçok kanunda yer alan
düzenlemelerle bağlantılıdır. Bu nedenle özellikle kurulması aşamasında tarafların hak
ve
yükümlülüklerinin titizlikle ele alınarak sözleşme kapsamına dahil edilmesi gerekir.
Tarafları arasında değişik ve çok sayıda uyuşmazlıkların ortaya çıkabileceği bu
sözleşmelerin tüm aşamalarında yetkin hukukçulardan destek almak önem arz etmektedir.
Ülkemizde, afetlerin
yarattığı
yıkımları önlemek amacıyla 2012 yılında 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak da
bilinen
bu Kanun ile riskli yapı, riskli alan ve rezerv alanlarda sağlıklı ve güvenli bir yaşama
çevresini oluşturmak amacıyla güçlendirme, tasfiye, yıkım ve yeniden yapıma ilişkin
düzenlemeler yer almaktadır. Afet riski altında bulunan alanların (riskli alan ve rezerv
alanın) yanı sıra bu alanların dışında kalan riskli yapıların tespitinden başlayarak,
kentsel dönüşüm uygulamalarının yürütülmesi ve tamamlanmasına kadar geçen aşamalarda her
bir
duruma özgü yöntemlerin izlenmesi gerekmektedir. Riskli alan, rezerv alan ve riskli
yapılarla ilgili çeşitlilik gösteren bu durumlar, uyuşmazlıkların çözümünde de takip
edilmesi gereken yolların farklılaşmasına neden olabilmektedir. Özellikle dönüşüm
uygulamalarına rıza göstermeyen pay sahiplerinin haklarının korunması başta olmak üzere
birçok uyuşmazlıkların söz konusu olabildiği bu alanda, Asliye Hukuk ve Sulh Hukuk
Mahkemelerinin yanı sıra İdare Mahkemeleri nezdinde görülen çeşitli dava türleri
bulunmaktadır.
Ticaret Hukuku; geniş
anlamı
ile
ticari faaliyetlere ilişkin tüm ilişki ve durumlara uygulanan hukuk dalıdır. Oldukça
kapsamlı olan ve bağımsız niteliği haiz ticaret hukuku, borçlar hukuku ve medeni hukuk
ile
de ilişkili bir hukuk dalıdır. TTK’da düzenlenen alanların yanı sıra sosyal ve ekonomik
hayatın değişime uğraması ve globalleşen dünyaya ayak uydurma ihtiyacının bir sonucu
olarak
ard arda özel kanunlar ile de düzenlemeler yapılmıştır. Bu bakımdan ticaret hukuku geniş
bir
alana yayılmaktadır ve her bir alan mevzuatta sıkı hükümlere bağlanmıştır. Gerek bu
durum
gerekse de ticari faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi bakımından tüm bu
faaliyetlerin hukuk kuralları çerçevesinde yürütülmesi gerekir.
Aile hukuku, kişilerin aile ilişkilerini düzenleyen medeni hukukun alt dallarından
biridir. Bu hukuk dalının içerisine nişanlanma, evlenmenin koşulları ve hükümleri,
boşanma ve sonuçları, mal rejimleri, aile konutu, soybağının kurulması, evlat
edinme,
velayet, kadın ve çocuğun hakları, nafaka, vesayet, kayyımlık gibi çeşitli konular
girmektedir. Bu konuların her biri mevzuatta kendine özgü hükümlere tabi olmakla
birlikte konu edilecekleri uyuşmazlıkların çözüm yolları, yargılama süreçleri ve
sonuçları da farklılık göstermektedir. Örneğin anlaşmalı boşanma durumunda yargılama
kısa sürede tamamlanmakta ve boşanmanın velayet, nafaka, maddi ve manevi tazminat
gibi
sonuçları ile mal rejiminin tasfiyesi konularında taraflar belirleyici
olabilmektedir.
Buna karşın çekişmeli boşanmanın söz konusu durumlarda ise hem yargılama süresi hem
de
boşanma kararının verilmesi durumunda taraflar bakımdan oluşabilecek sonuçlar,
taraflar
arasındaki ilişki dinamiğine, evlilik birlikteliğinin sonlanmasında tarafların kusur
oranları ile haklılık durumlarının tespitine bağlı olarak değişkenlik
göstermektedir.
Aile hukuku kapsamındaki yargılamalar uyuşmazlık konusu olayın spesifik olarak ele
alındığı davalardan olduğundan her olayın kendine özgü yollarla çözüme
kavuşturulması ve
hukuki süreçlerin bu dinamikler çerçevesinde ele alınması gerekir.
Miras hukuku, gerçek
bir
kişinin
ölümünün ardından malvarlıklarının dağıtımı ile mirasçıların haklarını düzenleyen hukuk
dalıdır. Kişinin ölümü ile mülkiyet sona ermediğinden onun sahip olduğu hak ve
borçların,
kendisinden sonra kime, ne şekilde ve hangi oranlarda dağıtılacağına ilişkin hukuki
durumları düzenlemektedir. Bu kapsamda mal paylaşımı, vasiyetnamenin/miras sözleşmesinin
iptali, mirastan mal kaçırma (muris muvazaası), terekenin tespiti, mirasçılıktan
çıkarma,
ortaklığın giderilmesi, mirasın denkleştirilmesi, mirasın reddi ve mirasçının saklı
payının
ihlal edilmesi sebebiyle tenkis davası gibi birçok dava türü gündeme gelebilmektedir.
Vefatından sonraki süreçte miras bırakanın malvarlığı üzerindeki iradesini göz ardı
etmeden,
mirasçıların haklarının dağıtılabilmesi için mevzuat ve uygulama bilgisine hakim olmak
gerekir.
İşçi ile işveren arasındaki hak ve yükümlülükleri düzenleyen iş hukuku, iş
sözleşmeleri,
bu sözleşmelerin kurulması ve sona ermesi, çalışma koşulları, iş sağlığı ve
güvenliği,
işçi ve işveren sendikaları ile grev ve lokavt gibi hususları ihtiva eder. İş
sözleşmenin feshi halinde gündeme gelebilecek olan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı,
ayrımcılık tazminatı, kötüniyet tazminatı ve manevi tazminat gibi tazminatlar ile
fazla
mesai, hafta tatili, yıllık izin, bayram ve genel tatil, prim/ikramiye, yol, yemek,
eğitim ve çocuk yardımı gibi alacaklar talep konusu edilebilir.
Ayrıca işçi, haksız bir şekilde işten çıkarıldığı veya haklı bir sebep bulunmadan
istifa
ettirildiği durumlarda işe iade davası; sigortasız olarak çalıştırıldığı dönemleri
sigortalı hale getirebilmek amacıyla hizmet tespit davası; işyerinde veya işyeri
dışında
olsa bile iş ile ilgili olarak geçirdiği bir kaza sonucunda uğradığı zararın tazmini
amacıyla tazminat davası açabilir. Görüldüğü üzere bu hukuk dalı bünyesinde çeşitli
dava
türlerini barındırmaktadır. Tarafların haklarının korunması bakımından iş
ilişkisinin
kurulmasından itibaren tüm süreçlerde mevzuat ve yargı uygulamaları dikkate
alınmalıdır.
Kiraya veren ile kiracı arasında kira ile ilgili yasal düzenlemeleri ihtiva eden kira
hukuku ile ilgili olarak uygulamada çoğunlukla kira tespit ve uyarlama davaları ile
tahliye davaları ile karşılaşılmaktadır. Kira sözleşmelerinde tarafların düzenleme
altına aldıkları hükümler, kira ilişkisinin devamı ve sonlanmasında belirleyici
olduğundan sözleşmenin kurulması aşamasında dikkat edilmesi gerekir.
Her ne kadar kira sözleşmeleri denince akla ilk olarak konut ve iş yeri kiraları
geliyor
olsa da kira sözleşmesi bunlarla sınırlı değildir. Bununla birlikte Borçlar
Kanunu’nda
kira ilişkileri ayrı ve ayrıntılı düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre kiraya
ilişkin
davaların belirli sürelerde açılması, bazı hallerde dava açılmadan önce sözleşmenin
diğer tarafına ihtarname çekilmesi zorunludur. Kira ilişkinin esasına ilişkin
hususlar
bir yana kanunda düzenlenen sıkı şekil şartları dahi açılacak davada hayati öneme
sahiptir ve bu şartları taşımayan davalar reddedilmektedir.
Olumsuz etkilerini her geçen gün artan bir ivme ile hissettiğimiz iklim değişikliği
ile
ilgili olarak uluslararası alanda uzun bir süreden beri çeşitli çalışmalar ve yasal
düzenlemeler yapılmaktadır. Bu düzenlemelerden ülkemizi de ilgilendiren ve 2016
yılında
yürürlüğe giren Paris Anlaşması ile, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının
atmosfere
salınımlarının azaltılması ve iklim değişikliğine yönelik yeni önlemlerin alınması
amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda küresel sıcaklık artışının sanayileşme öncesi
dönemle kıyaslandığında 2°C’nin olabildiğince altında tutulması hedeflenmiştir.
Ülkemiz
de bu anlaşmaya taraf olup nihai olarak 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefini
ilan
etmiştir.
Söz konusu gelişmeler çerçevesinde ülkemizde İklim Kanunu’nun büyük oranda
tamamlandığı
ve 2024 yılı sonuna kadar yayımlanacağı belirtilmiştir. Buna göre, sera gazı
emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyumun sağlanabilmesi amacıyla
emisyon
ticaret sistemi, karbon fiyatlandırma mekanizmaları ve sektöre özel düzenlemelerin
getirileceği anlaşılmaktadır.
İklim değişikliği etkilerinin hem geniş bir alana yayılarak hem de derinleşerek
kendisini
hissettireceği gerçekliği, bu hukuk dalının sadece ticari açıdan şirketlerle ve
ticaret
hukuku ile bağlantılı olmayacağını, hızla insan hakları, orman, maden, deniz ve
göçmen
hukuku gibi anların da sürece dahlini zorunlu kılacağını göstermektedir. Bu nedenle
iklim hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda, güncel gelişmeleri takip eden ve
multidisipliner
çalışmalara hakim olan hukukçulardan destek almak önemli olacaktır.